Arzu Akgün: ''Monotonluktan Kim Hoşlanır ki?''

Arzu Akgün: ''Monotonluktan Kim Hoşlanır ki?''

Bazen çok şeyle az şey bazen de tek şeyle çok şey anlatabilirsiniz...

 

Röportaj: Hazal Gençay Sungur

 

1- Sizi biraz tanıyabilir miyiz?    
İstanbul doğumluyum ama İzmir’de yaşıyorum. Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi, Resim Bölümü’nde Yüksek Lisans yapıyorum. Aynı zamanda kendi resim atölyemde çalışmalarıma devam ediyorum.
 
2- Farklı bir tekniğiniz var. Bu teknik nasıl gelişti, neden böyle bir yol seçtiniz? Bize tekniğinizi ve bunun gelişim sürecini anlatır mısınız?
Evet oldukça farklı bir teknik. Belki teknik demek bile şu aşamada yanlış olabilir. Çünkü böyle bir teknik henüz yok. Resim eğitimim sürecinde geliştirdim bu çalışmalarımı. Baskı resim dersinde görmüş olduğum bazı teknikleri uyguladım. Bunlar üzerinde biraz değişiklikler yaptım. Bir kere ahşap işlerle uğraşmayı çok seviyorum. Farklı denemeler yapmak, var olanın dışında farklı denemeler uygulamak oldukça heyecanlı bir süreçti. Bu hala da devam eden bir süreç benim için. Resmimi ahşap zemin üzerine transfer yapıp kazıyorum. Böylece resmimi oluşturduktan sonra boyamaya geçiyorum. En son aşamada boyama uygulayarak resmimi tamamlıyorum.  
 
3- Resim yapmaya ne zaman ve nasıl başladınız?             
Bu çok klasik olacak belki ama ilköğretimle birlikte resme karşı sempatim vardı. O dönemlerden gelen bir istek ve merakla devam ettim. İleriki dönemlerde çeşitli hocalardan dersler aldım ve fakülteyle birlikte bu eğitim süreci devam etmekte.

 


 

4- Resimlerinizde bir pop sanatı etkisi hissediliyor. Sizce de böyle mi yoksa etkilendiğiniz başka akım ve sanatçılar da var mı?
Tam olarak pop sanattan etkilendiğim söylenemez belki ama popüler sanat yaşantımızın içinde ve ondan ayrı bir sanattan söz etmek belki de imkansız. Farklı malzeme uygulayan sanatçılar beni oldukça etkilemiştir. Lucander bunlardan bir tanesi. Çünkü orada daha farklı tatlar görebiliyoruz, bu da beni çok heyecanlandırıyor.              
 
5- Eserlerinizi İzmir’de üretiyorsunuz. Ankara ya da İstanbul gibi başka bir şehirde çalışıyor olsaydınız eserleriniz nasıl bir değişikliğe uğrardı sizce? Yaşadığınız şehir işlerinizi şekillendiriyor mu?         
Çok güzel bir soru bunu ben de düşündüm. Sanırım farklı olurdu. Çünkü burada, İzmir’de, sanatçının kendine ayıracağı zaman çok fazla. Bu bir avantaj. Burada daha dingin bir hayat sürdürebiliyorsunuz bu da sanırım çalışmalara yansıyor. Tek dezavantajı büyük şehirlerde olan sanat etkinliklerinden uzak olmanız. Bu yüzden sık sık İstanbul’a geliyorum. Çünkü etkileşim de çok önemli.              
 
6- Kullandığınız ahşap malzemenin sıcaklığı ve doğallığı ile kompozisyonlarınızın netliği, desenlerinizin keskinliği ve soğuk renkler bir tezat oluşturuyor. Bu karşıtlık ise izleyici üzerinde genel bir melankoli etkisi yaratıyor. Bunun üzerine neler söyleyebilirsiniz?
Tam da istediğim şey diyebilirim. Hayatta da zıtlıklar hep yan yanadır. Bu da insana yaşama hırsı verir. Monotonluktan kim hoşlanır ki? Bazen anlatmak istediğiniz şeyleri doğrudan söyleyemezsiniz. Bu melankoli konusu da benim için öyle. Bu tezatlıkların anlatmak istediğime katkısı çok büyük.

 


 

7- Kompozisyonlarınızda sadece tek figür kullanışınız özel bir anlamın varlığını düşündürtüyor. Böyle bir anlamın olası varlığını değerlendirebilir misiniz?         
Bazen çok şeyle az şey bazen de tek şeyle çok şey anlatabilirsiniz. Seçmiş olduğum objektifin bakış açısı beni buna yönlendiriyor. Tek figür. Özellikle kadın figürü; hem psikolojik anlamda hem de sosyolojik anlamda üzerinde durduğum temayı oluşturuyor.       
 
8- Kullandığınız malzeme ile konu seçiminizi nasıl değerlendiriyorsunuz?            
Burada önemli olan malzeme.  Ve onu uygulayış biçiminiz. Çünkü konu zaman içinde değişebilir. Belli bakış açınız vardır ve siz bu süreçte farklı temaları işleyebilirsiniz.

 

 

 

Etiketler: Magnet, Arzu Akgün
Aralık 01, 2020
Listeye dön
cultureSettings.RegionId: 0 cultureSettings.LanguageCode: TR