Pop-Up Interview with Adnan Çoker I Türkiye'de Sanat

Pop-Up Interview with Adnan Çoker I Türkiye'de Sanat

Pop-Up Söyleşi dizileri ''Türkiye'de Sanat'' başlığıyla devam ediyor. Herhangi bir siyasi görüşü ve kimliği yermek ya da yükseltmek değil özgür bir şekilde sanatı konuşmak amacıyla bu coğrafyada üretilen sanatı, sanatçının bu konudaki fikirlerini ve gelecek nesile önerilerini paylaşmak üzere bu röportaj serisi üzerine çalıştım ve farklı kuşak ve disiplinden gelen çok değerli 15 sanatçı ile görüştüm. Seriye ''Türkiye'de Sanat'' deyince ilk akla gelen isimlerden biri olacak Adnan Çoker ile başlıyoruz.

 

Röportaj: Hazal Gençay Sungur

 

POP UP INTERVIEW WITH ADNAN ÇOKER            
Türkiye’de Sanat

 

Adnan Çoker     
Sanatçı

 

1-Türkiye coğrafyasında üretilen sanatın temelleri nedir?           
Sanat evrenseldir, renk renktir, biçim biçimdir, hareket harekettir. Öyledir ama, o kadarla bitmez. Biçim, hareket ve yüzeysel ilişkiler sembolik çağrışımlar yaparlar. Çağrışımların kaynağı yerel kültürdür. Sanat insanın kendini keşfetmesinin bir serüvenidir ve her uygarlık, her kültür kendi perspektifi ve değer dünyası içinde insanı keşfeder. Özgürlükçü ve hümanizmin içinde barındırıldığı bir uygarlık bütünlüğü ve kültür yapılanması sonuçta insanın da kendisini özgür duyumsayarak keşfetmesini, giderek de bunu, bu özgür ve bağımsız duyumsamayı sanata yansıtarak veya başka bir şeye (bilimsel araştırmalara) ‘’yaratıcılık’’ dediğimiz olgunun ortaya çıkmasına sebep olacaktır. Ama olayı başından alıp kurgulamak ve tarihsel olay ve değerleri yerli yerine oturtarak, bütün olarak dönemi ve tarihi kavramak gerekmektedir. Böylelikle hem uygarlık kavramı netleşecek hem de bizim sanattaki mücadelemizin rengi ve boyutu net olarak ortaya çıkacaktır. Şimdi 19. yüzyıl büyük değişimlerin yüzyılıdır. Bunun Osmanlı toplumuna yansıyan yönleri vardır ve azımsanmayacak boyuttadır. Bakın devlet eliyle Türkiye’de Mekteb-i Sanayi-i Nefise-i Şahane adıyla sivil sanatçıların eğitimini sağlayacak bir okul kurulur. Bu devrimsel nitelikli bir olgudur. Daha önceleri sadece perspektifin ve gölgenin topçu yetiştiren okullarda öğretilmesinin ötesinde resimsel yönelimli birşey yoktu Türkiye’de. O sadece bilimsel nitelikliydi. Yani doğru görme ve topu istenilen mesafeye atmayla ilgili bir perspektif ve arazi gerçekliğini ve kütlesini doğal bir şekilde tahmin edebilmek için de gölge olgusunun öğretilmesi. Sivil akademi çok önemli çünkü burada yaratıcılığı ve sanatı kendi alanına alan bir yapılanma sözkonusu. Herhangi bilimsel ve çıkarsal olgu değil sanatsallık gözetilerek bir kurum tahsis ediliyor ve oluşturuluyor. Tarihi sağlıklı kavramak ve düzenlemek lazım yoksa günümüze ve geleceğimize yol gösteremeyiz. Kendimize ve sanata kalıcı açılımlar kazandıramayız. Burada Osman Hamdi’ye dikkat çekmek gerekiyor. Sivilden gelen ve yaratıcı dinamizmi yüksek bir adam. Onun çok önemli bir misyonu var bizim sanat tarihimizde. Ve en önemlisi figüre dayalı bir okulun, sanat okulunun hayata geçirilmesinde büyük bir güç merkezi olması var. Osman Hamdi resim sanatı için gerekli olan figürün önemine ilk kez parmak basan ressamdır. Yine çağdaşlarının tersine o gerçek bir atölye ressamıdır. Osman Hamdi sanattaki bireyselleşmeyi temsil eder ve aynı zamanda insanı oluşturur. Figür çok önemli çünkü bir özgürleşmeyi, bireyselleşmeyi, kendi olma durumunu temsil eder.

 


Adnan Çoker, Mor Kare, 2014, Tuval üzerine akrilik

 

2- Bu temeller sanatınıza nasıl yansıyor?             
Dengeli, simetrik, kararlı, statik ve kesin bir biçimcilikle süprematistlerin, minimal sanatçıların dışavurumcu, anlatımcı öğelerini yadsıyan salt arınmış ve yalın biçimlere ulaşma ilkesini benimsedim. Siyahın vurgulayıcı fonları üzerinde dengeli ve simetrik ışıklı şeritlerle Anadolu uygarlıklarından, Selçuklu ve Osmanlı mimarlığından esinlendim. Batı plastik değerlerine dönük bir akademik eğitim aldım ve Zeki Kocamemi atölyesinde klasik, kübist, soyut dışavurumcu örnekleri çalıştıktan sonra Paris’te Henri Goetz atölyesinde çalıştım. 1968’den sonra bir kırılma yaşadım ve kendi özgün dilimi mimari eşliğinde aramaya başladım. Mimari motifler resmin tüm yüzeyini kaplayarak düzenlemeyi oluşturdu ve psikolojik zihinsel bir mekan yarattı. Ben hep geniş bir tabana yayılarak toplumsal kültürün rengini, biçimini, yapısını, ruhunu, müziğini aradım. Osmanlı-Bizans kültür bileşimi içinde, toplumsal kültürün özüne inerek onu çağdaş plastik bir dille işleyip Anadolu Türk-İslam kültürünü birleştiren mistik ruhu en geniş boyutlarıyla vermeye, bize ait bir imgeyi sonsuzluğun evrenselliğine dönüştürmeye çalıştım.

 


Adnan Çoker, Mor Ötesi Boşluk, 1979, Tuval üzerine akrilik

 

3- Türkiye sanatının özgün olması ve geleceğe taşınması için sanatçıların hangi biçim ve değerler üzerine çalışması gerekir?              
Türk sanatının sorunlarını teknik, dil ve içerik olarak birbirinden ayrı olarak ele almak gerekir. 1960’lı yıllardan bu yana Türk sanatçıları teknik açıdan belirli bir düzeye ulaştılar. Ancak dil üzerinde tartışabiliriz. Bazıları geleneksel bazıları çağdaş bir dil kullansalar bile genel olarak özgün bir dile ulaşıldığı söylenemez. İçerik ve konunun birbirine karıştırıldığı, kavramların birbirine bulaştırıldığı ülkemizde yerel bir konunun yüzde yüz Batı kompozisyon şeması içine kondurulması ya da salt görsel olarak bir resmin esası kavranmadan uygulanması sanıyorum ki bir araştırı eksikliğinden kaynaklanıyor. Türk sanatçısının özellikle gençlerin en büyük eksikliği bir araştırı yöntemi edinmemiş olmalarıdır. Ayrıca yine sanatçılarımızı bekleyen en büyük tehlike güzel resim yapmanın amaç edinilmiş olmasıdır. Saptadığım kadarıyla orta bir sanatsal düzeyde birtakım güzel şeyler boyanmaktadır ve eleştiricisi, seyircisi ve alıcısı ne yazık ki bu küçük kırıntı çeşidinden sanatla yetinip mutlu olmaktadırlar.

 

Etiketler: Magnet, Adnan Çoker, Pop-Up Interview, Türkiye'de Sanat
Aralık 01, 2020
Listeye dön
cultureSettings.RegionId: 0 cultureSettings.LanguageCode: TR