Seçkin Pirim: Samimi, Formal ve Duygulu
Heykellerime bakanlar aktarmak istediğim duyguyu alıp kendilerine dair de çıkarımlar yapabiliyorsa kendimi başarılı olmuş sayıyorum.
Röportaj: Hazal Gençay Sungur
1- Plato Sanat, Portfolyo Serisi’nin üçüncü ayağında size yer veriyor. Bu sergiler mini bir retrospektif havası taşıyor. Bu bağlamda başından günümüze işlerinizin gelişimi ve Türk çağdaş sanatı içindeki konumunuzdan bahseder misiniz?
İşlerim her zaman yaşamımla paralel olarak değişti ve dönüştü. Samimiyetle ürettiğim heykellerim, sürekli bir dinamik içindeki hayatımla doğru orantılı olarak yoğruldu ve bugünkü formuna ulaştı. Dışardan bakan bir gözün bu dönüşümü çok net algılayabileceğini sanıyorum. İşlerimi kendimdense bir sanat tarihçinin konumlandırmasının daha doğru olduğunu düşünüyorum.
2- Günümüzün tüketici, çoğulcu, kaotik yapısında eserlerinizi özellikle çizdiğiniz minimalist çizgi üzerinde nasıl anlamlandırıyorsunuz?
Heykellerimi üretirken hep kendimden, yaşadıklarımdan yola çıktım. Hayattaki duruşumu, düşüncelerimi ve duygularımı plastik düzleme olduğu gibi aktarmaya çalıştım. Heykellerime bakanlar aktarmak istediğim duyguyu alıp kendilerine dair de çıkarımlar yapabiliyorsa kendimi başarılı olmuş sayıyorum.
3- Eserleriniz genelde minimalist olarak tanımlanıyor. Siz kendi eserlerinizi hangi kelimelerle tanımlarsınız?
Son dönemde ürettiğim işler yeni bir minimalist tavrın anlatımlarıydı. İşlerimin geneline baktığımda ise samimi, formal ve duygulu olarak tanımlayabilirim.
4- Yarattığınız biçimlerin organik formlarının, endüstriyel tekstürlerinin, perfeksiyonist tavrının Anish Kapoor, Jeff Koons, Damien Hirst ve çağdaşları ile bağlantıları olduğunu düşünebilir miyiz? Bu açıdan etkilendiğiniz sanatçıların eserlerine olan yansımalarını biraz anlatabilir misiniz?
Sürekli bir dinamik içinde değişen ve dönüşen dünyanın hızına ayak uydurmak gerektiğini düşündüm hep. Bu sanat için de geçerli bir durum. Bugünün dilini yakalamak bugünün işlerini üretmek için çok önemli. Haliyle güncel sanatçıların işlerinde bazen dil bazen form ve semboller üzerinden kurulan ortak bir dile rastlamak mümkün olabiliyor.
5- Kendinizi ve Türk sanatını Batı konjoktüründe nereye yerleştiriyorsunuz?
Ülkemizde çok önemli sanatçıların olduğunu ve dünya sanat piyasasında rahatça gösterilebilecek kalitede işler üretildiğini düşünüyorum. Ancak ülke sınırlarını aşmak ve dışarıda da kendinizi gösterebilmek, kabul ettirebilmek hiç kolay değil. Tabii bu durum Türkiye'deki galerilerin, koleksiyonerlerin ve sanata yön veren kurumların kendilerini konumlandırdıkları yerle de ilişkili. Ben kişisel olarak 2012'nin Ekim ayında Londra Saatchi Gallery'de yaptığım sergiyle birlikte dünya sanat ortamında da görünür olabilmek için yurtdışı sergilerine ağırlık vermeye başladım. Bundan sonraki projelerim de yurtdışı odaklı olacak.
6- Sergideki son dönem işlerinizden en beğendiğiniz eserinizi bize anlatır mısınız?
Son dönem işlerimden ''8 Gen'' ve ''Kütüphane Heykelleri'' gerek üretim şekilleri gerekse diğer işlerimden ayrılan formlarıyla en sevdiklerim arasında. Kütüphane Heykelleri'nin çıkış noktası beni her zaman çok eğlendirmiştir. Bir koleksiyonerimin benden iş istediğini ancak sergileyecek yeri olmadığını söylemesi üzerine kapalı halde yalnızca birer kitap gibi gözüken, açıldığında ise heykele dönüşen bu işleri yaptım ve o kadar sevdim ki zamanla kendi içinde değişen bir seri halini aldılar. 8 Gen, ise çeşitli Osmanlı ve Bizans motiflerini temel alarak kendi çağdaş bakış açımla yaptığım çizimlerin üç boyutta forma dönüşmüş hali.
Etiketler: Magnet, Seçkin Pirim, Istanbul Art News
Aralık 01, 2020
Listeye dön