Cennete kaldırım döşediler
Bir de otopark kondurdular
Bir pembe otel, bir butik
Bir de gümbür gümbür gece kulübü
Hep böyle değil midir gidişat
Bilmezsin eldekinin değerini;
Yok olmadan.
Joni Mitchell/Big Yellow Taxi
İstanbul Modern salt sanat dışında eğitici bir misyon da üstleniyor.
İnsanın mağara resimleriyle başlayan doğaya müdahalesinin günümüzde geldiği nokta artık kendi varlığına bir tehdit. Tüm insanlığın kaderinde belirleyici özelliğe sahip güncel bir konu olan doğanın korunmasına dikkat çeken bir proje olan ''Yok Olmadan: Doğa ve Sürdürülebilirlik Üzerine Bir Sergi'' tüm müzeye yayılarak sürdürülebilirliği derinlemesine ele alıyor; sergi, söyleşiler, film gösterimleri ve sosyal projelerin yanı sıra müze kütüphanesi ve mağazadaki tasarımlarla da destekleniyor.
Paolo Colombo ile serginin eş küratörlüğünü yapan Çelenk Bafra işin ne kadar ciddi olduğunu söyleşimizin her cümlesinde vurguluyor. ''…milyonlarca türden yalnızca biriyiz ve jeolojik bir çağın değişimine neden olabiliyoruz, bu inanılmaz…''
1- Hazal Gençay: Daha önceden romantik bir bakış olarak görülürken günümüzde çok daha geniş kitleler artık doğal olanın korunması ve sürdürülebilirliği konusunda duyarlılık kazanmaya başladı. Bir sanat kurumu olarak sizin açınızdan bakacak olursak bu projenin çıkış noktası ne oldu?
Çelenk Bafra: On binlerce yıldır devam etmekte olan Holosen isimli jeolojik çağ bitmek üzere ve Antroposen olarak adlandırılan yeni bir jeolojik çağa giriyoruz, bunu 'İnsansı Çağ' olarak Türkçeleştirebiliriz. Milyonlarca türden yalnızca biriyiz ve çok kısa bir dönemde yeryüzüne o derece kökten zararlar vermişiz ki bir jeolojik çağı değiştirip ona adımızı veriyoruz, bu inanılmaz. Bilimadamları bu yeni jeolojik çağa geçmemizin alametlerini şu şekilde özetliyor; ''çok ciddi oranda biyoçeşitlilikte azalma var, oksijen oranı çok ciddi şekilde düşüyor, fosil enerji kaynaklarında radikal eksilmeler var ve yeryüzünde atıkların kapladığı oran inanılmaz derecede artıyor.'' Böyle bir durumda aslında her örgüt ve bireyin sorumluluğu var biz ise bu projeyle sahneyi yaratıcı zihinlere açarak onların bu konuda neler söylediğini, kendi yaşam ve sanatsal pratiklerinde doğayı nasıl algılayıp ondan nasıl yararlandıklarını görmek istedik.
Jasmin Blasco ve with Pico Studio, Uzayda Doğmuş İlk İnsan 2015, HD video, renkli, sesli, 20’ 49”
2- H.G. Uluslararası anlamda müzeler artık sadece eserlerin sergilendiği mekanlar olmanın dışında eğitici bir misyon da taşıyor. Bir nevi tüm insanlığın da kaderinde belirleyici özelliğe sahip güncel bir konu olan doğanın korunmasına dikkat çekiyorsunuz. Ayrıca sürdürülebilirliği derinlemesine ele alan bir tutumunuz da var.
Ç.B. İstanbul Modern olarak ısrarla ekoloji üzerine bir şeyler söylememiz gerektiğine inanıyoruz. Sadece sergi değil eğitim programları, yayınlar, kütüphane hatta mağazamızdaki sürdürülebilirliğe kıymet veren ürünlerle ve çocuklara yönelik atölye çalışmalarımızla doğanın öneminin altını çizmeye, 'yok olmadan' onun kıymetini bilmeyi anlamamız gerektiğini vurgulamaya çalıştık. Bunu da ilk kez yapmıyoruz; 2011 yılında yine Paolo Colombo’nun Levent Çalıkoğlu’yla eş küratörlüğünü yaptığı teknoloji ve doğa iletişimini ele alan ''Kayıp Cennet'' adlı bir sergi düzenlemiştik, fotoğraf galerimizde de eş zamanlı olarak ''Habitat'' adlı Türkiye’den sanatçılara yer veren bir sergi devam ediyor. Bir bütün olarak yıllar içinde bu konuya eğilmeye çalışıyoruz ve buna da devam etmek istiyoruz.
3- H.G. İnsan varoluşunu hayvandan farklı olarak kendine göre kurguladığı ve dönüştürerek yönettiği doğaya borçlu. İnsanın mağara resimleriyle başlayan bu doğaya müdahalesinin günümüzde geldiği noktaysa artık kendi varlığına bir tehdit. Peki asıl işi kurgu olan sanatçının konuya bakışı nasıl bir söylem oluşturuyor? Sanat bu konunun neresinde yer alıyor?
Ç.B. Sanat; olay ve olgulara bakışımızı genişletiyor, yer yer de bu bakışı tersyüz etme gücüne sahip. Direkt olarak çözüm sunmuyor ama mecazi ve şiirsel bir yolla çok daha etkili olarak bazı şeyleri anlamamızı sağlıyor, klişeleşmiş bakışlara yeni bir perspektif öneriyor.
4- H.G. ''Yok Olmadan'' 19. yüzyıldan günümüze farklı kültür ve dönemlerden sanatçıları bir araya getiriyor. Aralarında ortak olan ve olmayan yaklaşımlardan bahsetmemiz mümkün olur mu?
Ç.B. Sanatçı ve işlerin seçiminde tek bir ortaklık aramadık o zaman sınırları fazlasıyla çizilmiş monoton bir sergi olurdu. Kurgu aşamasında odaklandığımız '68 kuşağı olarak adlandırılan toplumsal ve siyasal alanda farkındalık yaratmış, ekolojiyi eksenine alan sanatsal akımların doğmasına ya da güçlenmesine ön ayak olmuş bir nesle saygı duruşuyla başlamak istedik. Doğa ve çevre konularını kavramsallaştırarak sanatsal pratiğine alan ve çevreci sanatın önemli isimlerinden kabul edilen Yoko Ono, Hamish Fulton, Roger Ackling sergide yer alıyor. Video sanatının öncü isimlerinden Bas Jan Ader, enigmatik bir karakter; kendi yaptığı bir sal ile okyanusu aşmaya çalışıyor ve okyanusta kayboluyor, hala hayatta mı bilmiyoruz. Mario Merz’in alametifarikası olan spiral masalardan biri sergide yer alıyor, salyangoz kabuğundan nehirlerin akış biçimine kadar doğada en çok tekrar eden formlardan biri spiral. Canan Tolon’un gerçek çimenler ve paslanan yüzeyler kullanarak ürettiği erken dönem işlerine yer veriyoruz ki 25-30 yıl içinde bunlar başka bir şeye dönüşerek farklı bir sanatsal değere sahip olacak. Uzay üssünde yaşam gibi fütürist tahayyülleri ele alan Jasmin Blasco ile Çin’in eski dönemlerden kalma geleneksel mürekkep sanatının güncel bir yorumunu yapan Bingy aynı sergide buluşuyor. Farklı coğrafya ve dönemlerde bu konu ne gibi perspektiflerden ele alınıyor görebiliriz.
Canan Tolon Alidat Alidade, 1993, Tuval üzerine çelik çubuklar, metal levha, tahta, akrilik, balmumu, çimen, 165 x 277 cm
5- H.G. Serginin ismi Joni Mitchell'in 1970'te yayınladığı ''Big Yellow Taxi'' olan şarkının nakaratından geliyor ve bu dizeler hala o çok güncel ancak melodisinin de yardımıyla içinde karamsar bir umutsuzluğu barındırmıyor. Sergide yer alan işler ve eserlerin yerleştirmelerinde de aynı hisleri duyabiliyoruz. Bu kötümserliği bertaraf etmek için nasıl bir yöntem seçtiniz?
Ç.B. Serginin böyle bir tona sahip olması küratöryel tercihimiz. Bu oldukça gerçekçi bir sergi ama bunun bir adım ötesine geçersek neler yapılabiliri sormak istedik. Somut çözüm önerileri tabii ki yok sonuçta 'sanat' bu, fakat bununla ilgili birtakım imalar ve her şeyden önce bakış açımızı değiştirirsek belki bunu düzeltmek için başka bir şeyler yapabileceğimize dair bir iyimserlik var. Bunu serginin çıkış kapısına yerleştirdiğimiz Pae White’ın işinde görebiliriz. ''<L3U~.>C≈K¥◊CHΔRMS‡'' (Lucky Charms) isimli bu iş şans getirdiğine inanılan sembol ve şekillerin olduğu bir neon yerleştirme. Aynı zamanda ışık terapisi işlevi görüyor. Bu kadar eleştirel, gerçekçi ve durum tespiti sağlayan eserden sonra altında biraz durup ışık terapisiyle yeniden enerji ve belki şans bulmayı umuyoruz.
6- H.G. Umut ve umutsuzluk günümüzde çokça tartışılan ve hayatlarımızda aktif olarak hissettiğimiz başlıca kavramlar haline geldi. Sanat pratiği üzerinden sanat ve yaratıcılığın umut olmadan yapılamayacağı fikrini bu sergide vurguluyor musunuz?
Ç.B. Eğer yapılabilecek bir şey kaldı ise 'yok olmadan' bunu yapabilecek olanlar yine biziz ve bunun için de üzerimizdeki kötümserliği atıp daha proaktif olmamız gerekir. Çok geç kaldık mı bunun takdirini verebilecekler küratör ve sanatçılar değil fakat modumuzu kaybetmeden yapabileceğimiz ne varsa bunu yapmaya çalışmamız gerektiğine inanıyoruz. İyimserlik ve umudun yolu içinde bulunduğumuz durumu tespit etmek ve iyimser bir tavırla yapılabilecek bir şey varsa harekete geçmekten geçiyor.
7- H.G. Bu sergi bir anlamda izleyiciye hayatlarında kalıcı olabilecek, dönüştürücü ve duyarlı bir öneri sunuyor diyebiliriz.
Ç.B. Sergide yer alan bazı sanatçıların üretme pratiği ve hayatını devam ettirme biçimi bile buna işaret ediyor. Roger Ackling’in boya ve tuval kullanmadan bulduğu ahşapları mercek ve güneş ışığıyla yakarak son derece idealist bir sanat üretme biçimi var ya da kendini ' yürüyen sanatçı' olarak tarif eden Hamish Fulton doğanın ritmini ve doğanın içinde olmanın ne demek olduğunu, deneyimlerini damıttığı işleriyle bizlere aktarmaya çalışıyor. Bu sanat yapma biçimi ve pratiğinin ötesinde bize nasıl daha yalın yaşayabileceğimiz hakkında çok şey söylüyor. Özellikle Camila Rocha ile tasarladığımız müzenin 'Sefatoryum' olarak adlandırdığımız fuaye alanını bu alanda çalışan kişilere, inisiyatiflere, kolektiflere açarak onların söyleyeceklerine bir platform sağlamaya hazırız ki bu konuda hep birlikte düşünebiliyor olalım.
''YOK OLMADAN: Doğa ve Sürdürülebilirlik Üzerine Bir Sergi'' Dünya Çevre Günü olan 5 Haziran’a dek İstanbul Modern’de ziyaret edilebilir.
Hamish Fulton İzlanda Volkanı, 2008, Duvar metni, 330 x 660 cm